Dilinden mutfağına, mimarisinden kaplıcalarına dek Osmanlı’nın derin izlerini taşıyan Macaristan’ın zarif başkenti Budapeşte’de, tarihten gelen yakınlığımız yeni ilişkilere davetiye çıkarıyor.
EN İYİ ZAMAN
Schengen vizesi ile ziyaret edilebilen Budapeşte’yi yıl boyunca gezmek elinizde. Havaların ılıman seyrettiği ilkbahar ve sonbahar aylarının yanı sıra kış dönemi de kaplıca turizmi için ideal. Birbirinden renkli festivallerin düzenlendiği yaz ayları ise bahçeli restoranlar ve açık hava kahvelerinin tadını çıkarmak için doğru zaman.
NASIL GİDİLİR?
İstanbul’dan Budapeşte’ye haftanın her günü havayolu seferleri düzenleniyor. Yolculuk, toplam 2 saat 5 dakika sürüyor. Saat farkı olarak Budapeşte, Türkiye’den bir saat geride.
Şehirde geçmiş Buda tepelerine, gelecek ise Peşte bulvarlarına emanet edilmiş sanki
Tuna Nehri’nin hayat verdiği alımlı bir köprüler kenti olan Budapeşte, Macaristan’ın adeta kalbi, ruhu ve belleği gibi… Balkanlı karakterini Avrupa modernizmi ile birleştiren başkentte, nehrin iki yakasına kurulmuş Buda ve Peşte bir şehirde iki hayatı yaşıyor. Şehirde geçmiş Buda tepelerine, gelecek ise Peşte bulvarlarına emanet edilmiş sanki. Aynı kaderi paylaşan, ama birbirinden farklı kişiliklere sahip bu iki yaka nasıl mı görünüyor? İşte birkaç örnek: Müzelerin ve sanat koleksiyonlarının büyük bölümünü Buda, futbol stadyumlarını ise Peşte sahiplenmiş. Genç nüfus Peşte’de yoğunlaşırken, Buda sokaklarında daha olgun yüzler ve turist kalabalıklarıyla karşılaşıyorsunuz. Peşte’de iş merkezleri, Buda’da ise tarihi yapılar ağırlıkta. Kalburüstü kesimin ikamet ettiği Buda’nın aksine, Peşte’de birbirine bitişik bloklar haline sıralanan kocaman apartmanlar göze çarpıyor.
OSMANLI MİRASI
Budapeşte’deki en eski yerleşimin adı, Aquincum. Keltler ve Romalılardan sonra, 9. yüzyılda bölgeye akın eden yedi Macar kabilesinin gelişiyle ülkenin ilk temelleri atılmış. Bugün, Peşte tarafındaki görkemli Kahramanlar Meydanı’nı süsleyen heykeller, Macaristan’ın kurucularını simgeliyor. Orta Çağ’da barbarların saldırıları şehri harabeye çevirmiş. 16. yüzyılda Türklerin gelişiyle ülkede huzur hâkim olmuş. Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç Savaşı’ndan zaferle çıkmasından sonra, Macaristan’da geniş bir hakimiyet kazanan Osmanlı, yaklaşık iki asır boyunca bölgede adalet dağıtmış. Bu dönemde Osmanlı askerlerinin tükettiği yemekler, günümüzde yerel mutfağa ilham vermeyi sürdürüyor. Örneğin, etli bir sebze çorbası olan ”kul aşı”, ”gulaş” adıyla Macarların milli yemeği durumunda. Köklü hamam geleneğimiz ise ülkede özgün bir banyo kültürünün gelişmesine yol açmış. Öyle ki Budapeşte günümüzde Avrupa’nın en büyük kaplıca kenti. Şehirde, Osmanlı idaresi zamanında Buda bölgesinde inşa edilen Türk hamamlarının devamı niteliğinde çok sayıda kaplıca bulunuyor. Gösterişli sütunlarla çevrili sıcak su havuzlarıyla ünlü Gellert’in yanı sıra; Kiraly, Rudas, Rac ve Szechenyi bunlardan sadece birkaçı.
KÜLLERİNDEN DOĞAN ŞEHİR
Budapeşte, İkinci Dünya Savaşı’nda büyük hasar gördüyse de bu yıkımların hiçbirinin, bugün karşımızda duran kenti yıldırmayı başaramadığı gün gibi ortada. Budapeşte, sarayları, köprüleri, mabetleri, meydanları ve heykelleriyle dimdik ayakta. Hem çok güzel hem de neşesi yerinde… 60 metre yüksekliğindeki bir tepe üzerine kurulu Buda Kalesi, şehrin çekirdeği gibi. Tepede barok ve gotik unsurlarıyla dikkat çeken Kraliyet Sarayı, 1241 tarihindeki Moğol istilasından sonra yaptırılmış. Şaşaalı günlerini yaşadığı Kral Matyas döneminde gelişmiş bir sıcak su tesisatına sahip olan sarayın bünyesinde, Tarih Müzesi, Milli Galeri ve Szenchenyi Kütüphanesi gibi turistik adresler bulunuyor. Kale içi bölgesindeki bir başka önemli yapı olan Balıkçılar Burcu’nun (Halasz Bastya) kuleleri, yedi Macar kabilesini simgeliyor. 1988 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan yapı, ideal konumuna karşın hiçbir zaman savunma amacıyla kullanılmamış. Eski şehir Buda’da var olan Türk Sokağı’nın ucundaki Gül Baba Türbesi, şehrin dikkat çeken İslam eserlerinden biri. Rivayete göre, Budapeşte’yi güllerle tanıştıran Osmanlı dervişi Gül Baba burada yatıyor. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre türbede, Müslümanlar tarafından bağışlanan antika eşyalar ve mobilyalar bulunuyor. Türbe, Türk hükümetinin katkılarıyla yakın geçmişte yenilenmiş.
DİNAMİK PEŞTE
Peşte yakasının gözde caddesi Vaci Utca, süprizli pasajları, şık restoranları, kaldırım kafeleri ve mağazalarıyla kentin en canlı yerlerinden. Caddenin hareketli kalabalığı içinde, görkemli mimarisiyle hemen dikkat çeken Nyugati Tren İstasyonu, Fransız mühendis Gustave Eiffel’in imzasını taşıyor. 1877 yılında tamamlanan bu tarihi gar binası, cam ve çelik aksamıyla benzerlerinden ayrılıyor. Peşte’nin temel taşlarından bir diğeri Hösök Tere diye anılan Kahramanlar Meydanı. Şehir Parkı’nın girişindeki meydan, alabildiğine geniş bir alana sahip. Bu yüzden de bisiklete binen, koşan ve kaykay yapan gençler arasında popüler bir buluşma yeri. Şehit düşen Macar askerleri için dikilmiş anıtların süslediği meydan, 1896 yılında Macaristan’ın bininci yıl dönümünü kutlamak için düzenlenmiş. Meydanın kuzey tarafında göreceğiniz sütunlu büyük bina, Güzel Sanatlar Müzesi’ne ait. Ülkenin en zengin koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan mekânda, 19. yüzyıl Avrupa resminin seçkin örnekleri sergileniyor. 1906 yılından kalma bir binada hizmet veren müzeyi tadını çıkara çıkara gezmeye istekliyseniz, en az yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederiz. Sırada Peşte’nin en güzel yapıları arasında bir başka örnek olan Opera Sarayı var. Bu öyle bir yapı ki, Neo-Rönesans tarzdaki konser salonunu yaldızlamak için tam yedi kilo saf altın kullanılmış. Tavanda salınan devasa avize ise 260 ampul ile aydınlanıyor.
KÖPRÜLER KENTİ
Şehrin köprülerini tanımak üzere nehrin kıyısına indiğimize gerçek bir şaheserle tanışıyoruz: Parlamento Sarayı. Tuna’nın en güzel kıvrımına kurulmuş yapı, neo-gotik ihtişamıyla Buda’yı seyrediyor. Dünyanın en büyük ve en güzel meclislerinden biri olan bina, tam 691 oda, 10 avlu, 29 merdiven ve 19. yüzyıla ait yüzlerce sanat eseri barındırıyor. Binanın girişini ise taştan oyulmuş heybeti aslan figürleri süslüyor. Budapeşte’nin meşhur köprülerine gelince… Tuna üzerinden geçerek, Buda ile Peşte’yi birbirine bağlayan ilk kalıcı köprü olan Lanchid, 1849 yılında kullanıma açılmış. Zincirli Köprü adıyla da tanınan yapı, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda yıkılınca iki kez yeniden inşa edilmiş. Lanchid dışında nehir üzerinde Elizabeth, Bağımsızlık ve Margit adını taşıyan üç ana köprü daha bulunuyor. 1876 yılında tamamlanan Margit Köprüsü’den, aynı adı taşıyan küçük bir adaya geçiş yapılabiliyor. Tuna’nın ortasında yer alan Margit Adası, şehrin en güzel yeşil alanlarından biri. Yaklaşık iki kilometre uzunluğundaki adanın üzerinde manastır kalıntıları, plajlar ve nilüferli minik göletler bulunuyor. Budapeşte’ye veda etmeden önce hatıralık eşyalar almak üzere Macarca’da Nagycsarnok adı verilen Büyük Kapalıçarşı’nın yolunu tutuyoruz. Bağımsızlık Köprüsü’nün hemen yakınındaki çarşı 19. yüzyılda inşa edildikten sonra, orijinal hali korunarak, 1994 yılında restore edilmiş. Mozaikli çatısıyla göz dolduran yapı, hediyelik eşya çeşitleri yönünden zengin. Ayrıca, Macarların gündelik hayatını izlemek isteyenler için ilgi çekici bir ortam sunuyor. Tıpkı Budapeşte gibi…